26 Eylül 2012 Çarşamba

Tehlikeli bir masal ya da hayal kırıklığı denizi için can yeleği; ŞİMDİ DE SİZ SOYUNUN PRENSİM!

İnandık, güvendik ve sonunda kaç defa sokulduk bir yılan tarafından?
Yılanın zehri miydi  acımızın nedeni damarlarımızda dolaşan,
yoksa o yılana en karanlık odalarınızı açmış olmak mı?
Derinlerde bir prens yatıyor olan inancımız mı daha güçlüydü yoksa o prense ulaşamamış olmanın getirdiği başarısızlık duygusu mu?
Her seferinde akıllandım diyip kaç defa daha bulduk kendimizi hayal kırıklıkları arasında?
Kaç defa azmedip kalktık ayağa?
Kaç defa kül olduk?
Kaç defa külleimizden güle döndük?
Ve kaç defaya yetece gücümüz küllere, küllerden güllere dönmeye?
Ben çok soyundum, buyrun şimdi de siz soyunun prensim..

Padişahla karısının bir türlü çocuğu olmuyormuş, ne yapmışlarsa bir çocuk sahibi olamamışlar.
Bir gün yaşlı, uzun sakalları beyaz bir adam saraya konuk gelmiş, padişah adamı çok sevip akşam yemeğine alıkoymuş.
Yemekten sonra sakallı ihtiyar, '' Galiba sizin meyveniz yok,'' demiş.
Padişah hemen atılmış ''Her meyveden var, ne istersiniz?'' demiş.
''Yok,'' demiş ihtiyar, ''onu söylemiyorum, galiba sizin çocuğunuz yok, onu söylemek istiyorum.''
Padişahla karısının gözleri dolmuş, ''Çok istedik, ama olmadı,'' demişler.
''Peki'' demiş ihtiyar, '' ben size bir yol göstereceğim, dediklerimi yaparsanız bir çocuğunuz olur.
Ülkenin en ucundaki dağın tepesinde bir pınar var, baharın yaza bağlandığı gece, tam sabah olurken, mehtap batmadan, güneş de çıkarken çırılçıplak o pınara girip yıkandıktan sonra, ''hayırlısı neyse o olsun'' deyip birbirinize kavuşacaksınız.
''Yaşlı adam bunları söyledikten sonra odasına çekilmiş, ertesi sabahta kimseye görünmeden saraydan ayrılıp gitmiş.
Padişahla karısı, büyük bir kalabalıkla yola çıkmışlar, dağın başındaki pınara girip yıkanmışlar, sonra da çadırlarına çekilip yataklarına girmişler.
Padişahın karısı, '' Allahım bize bir evlat ver de nasıl verirsen ver,'' demiş.
O gece padişahın karısı hamile kalmış. 

Aradan dokuz ay geçmiş. Doğum vakti gelmiş.
Saraya en ünlü ebelerini çağırmışlar. Ama sultan bir türlü doğuramıyormuş.
Kentte babasıyla ve üvey annesiyle yaşayan çok güzel ve çok fakir bir genç kız varmış. Padişah, öfkesinden karısını doğurtamayan bütün ebelerin başını vurdurtmuş.
Bunu duyan kötü kalpli üvey anne, saraya gidip, '' Benim bir üvey kızım var, sultanı doğurtsa doğurtsa o doğurtur,'' demiş.
Bunun üzerine saraydan adam gönderip kızı çağırtmışlar.
Kız başına ne geleceğini anlamış, doğru annesinin mezarına gitmiş, annesinden akıl sormuş:
 ''Anneciğim ben ne yapacağım, hiçbir ebenin doğurtamadığı sultanı doğurtmak için beni çağırdılar, benim de kellemi kesecekler.''
Tam o sırada aksakallı ihtiyar peydah olmuş mezarın yanında, ''Ağlama kızım, '' demiş, '' ben sana ne yapacağını anlatacağım, dediklerimi yaparsan kelleni kurtarırsın.''
Sonra kıza ne yapacağını anlatmaya başlamış.
''Sultan benim dediklerimi tutmadı, hayırlısını isteyeceğine, ne olursa olsun dedi, bu yüzden de evlat yerine karından bir yılan taşıyor şimdi, sen saraya gidince, hemen bir kazan süt isteyeceksin, sütün kokusunu alan yılan da çıkacak.''
Kız saraya gitmiş, ihtiyarın dediklerini yapmış.
Gerçekten de sultan, kocaman, kara bir yılan doğurmuş.
Hemen padişaha haber vermişler. Sultan hanım ağlamış, ''Ne yapacağız'' diye bir zaman çırpınmışlar, sonunda ''Yılan mılan, evlat evlattır,'' deyip yılanı kimseye göstermeden sarayın arka odalarından birine yerleştirmişler.
Ülkede de padişahın bir evladı oldu diye şenlikler yaptırmışlar.

Aradan yıllar geçmiş, arka odada bırakılan kara yılan büyümüş, bir gün padişah babasına haber göndermiş, ''Ben artık evlenmek istiyorum'' demiş.
Padişah, ne yapsın, bir tanecik evladı. Vezirlerden birinin kızını oğluna istemiş.
Düğün yapılmış, gelini gerdeğe sokmuşlar, ertesi sabah kapıyı bir açmışlar ki, kızın cesedi bir köşede yatıyor. Yılan kızı sokup öldürmüş.
Başka bir vezirin kızıyla evlendirmişler. Yılan onu da sokup öldürmüş.
Saraydaki kızlar birer birer öldükten sonra, halktan kızlarla evlendirmeye başlamışlar yılan prensi, o kızlar da ölmüş.
Genç kızlar saraya gelin gidip birer birer ölüyormuş.
Halk, prensin yılan olduğunu bilmiyormuş, ama prensle evlenen bütün kızların öldüğü memlekette yayılmış, herkes kızını memleketten kaçırmaya çalışıyormuş.

Bir gün yılanı doğurtan ebe kızın üvey annesi, saraya gitmiş, ''Benim çok güzel bir kızım var, sultanı da zaten o doğurtmuştu, prensin dilinden o anlar, onunla evlendirin prensi,'' demiş. Hemen kadının evine adamlar gönderilmiş, kız babasından istenmiş, adamcağız ne yapsın, padişaha hayır diyecek hali yok ya, kızını vermiş.
Bunu duyan kız öleceğini anlamış, hemen annesinin mezarına koşmuş yeniden.
''Anneciğim, beni prensle evlendirecekler, ama prens bir yılan. Beni de öteki kızlar gibi sokup öldürecek, genç yaşımda öleceğim,'' demiş.
Kız annesinin mezarı başında ağlarken, beyaz sakallı ihtiyar görünmüş yeniden. ''Ağlama'' demiş, ''yılan kılığındaki prens aslında çok yakışıklı bir delikanlıdır, dediğimi yaparsan insan haline döner, çok mutlu bir hayat sürersiniz.''
''Seni gerdeğe sokacakları zaman, üstüne kırk gömlek giyeceksin. Sen odaya girince yılan, sana soyun diyecek, sen bir gömleğini çıkart, sonra da ona, 'şimdi de siz  soyunun prensim' de, o da derilerinden birini çıkartacak, sonra sana yeniden 'soyun' diyecek. Sen yine ikinci gömleği çıkarttıktan sonra ona 'şimdi de siz  soyunun prensim' diyeceksin, böyle böyle ona kırk derisini de çıkarttıracaksın, kırkıncı derisini çıkarttıktan sonra yakışıklı bir delikanlıya dönecek. AMA SAKIN OLA Kİ, O BÜTÜN DERİLERİNİ ÇIKARTMADAN SEN SOYUNUP ÇIPLAK KALMA. O DERİLERİNİ ÇIKARTMADAN SOYUNURSAN, SENİ ÇIPLAK GÖRÜRSE SOKUP ÖLDÜRÜR.''
Kız hazırlanmış, alıp saraya götürmüşler, düğün olmuş, sonra kıza gerdeğe gireceksin demişler, kız da ihtiyar adamın dediği gibi kırk gömlek giymiş üstüne, her şey ihtiyarın dediği gibi olmuş.
Bir kız çıkarmış gömleğini, bir yılan çıkarmış derisini, birlikte soyunmuşlar.
Sonunda kırkıncı deriden de sonra yılan çok yakışıklı bir delikanlı olmuş, ikisi yıllarca mutlu yaşamışlar.

Ahmet Altan_Tehlikeli Masallar adlı kitabından..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

söyleyecek bir şeyin vardır mutlaka

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...