2012'ye bu iki kitapla veda ediyorum, son günlerinde bana eşlik ettiler.
Her ikisini birlikte, çok merak ederek almıştım.
Hayatı Sevme Hastalığı Sibel K. Türker'in kitabı.
İlk defa okudum bu yazarı ve benden tam not aldı.
Aslında her iki kitabın kapağını da içinde sevgi dolu, mutluluk dolu bir dünya bulacağımı düşünerek aralamıştım.
Beni biraz yanılttılar.
Özellikle Hayatı Sevme Hastalığı'nda düşündüğümün aksine siyah, depresif bir dünya ile karşılaştım.
Buna rağmen tuhaf bir şekilde çekti beni içine, iki günde bitirdim.
Biraz melankolik olsa da farklı konular arasında zekice kurulmuş bağlantılar, sıradan olaylara farklı bakış açıları, karmakarışık duygular ve düşünceler yumağı pek bi hoşuma gitti.
Altını çizdiğim satırlar oldu, paylaşmak isterim:
"Kadınlar her şeyi çocuklaştırarak severler. Aptalca ama bu böyle. Renkleri, çiçekleri, böcekleri, gökyüzünü, babalarını, bedenlerini, ruhları, evlerini, kendilerini... Sevmek, bir kadın için hükmetme sanatıdır ve en iyi de çocuklara hükmedilir".
"Tanrı bazı insanları ne yerde ne gökte yaratmıştır. İkisinin ortası yani. Bu ceza gibi gözükse de aslında bir geçiş noktasında bulunuyorsun hayatım."
"Belki de bütün suçumuz hayatı gerektiği gibi sevmemektir. İnsan bunun üzerine yeterince düşündü mü? Hayat, doksan kiloluk komşum Neşe'nin kalbi kadar kırılgandır belki. Bir dürü ukalılığı, tuhaf tarafı vardır, hantaldır, gelip geçici güzellikleriyle de aldatıcıdır. Bizi, bir ayının yavrusunu severken yaptığı gibi dehşetli pençeleri altında ezerek sever. belki bu, onun yapabildiği tek şeydir, neden olmasın?"
Diğer kitabım: Firmin, Hümanist entel serseri.
Kardeşleri tarafından dışlanmış, sarhoş bir annenin on üç yavrusunun en tıfılı, çelimsiz ama okumayı çok seven çocuğu Firmin'in öyküsü.
İnsanlara aşık olan, onlarla iletişim kurmak için türlü yollar deneyen, benden fazla kitap okumuş olan bir fare.
Yer yer eğlenceli, yer yer hüzünlü, yer yer merakta bırakan bir kitap.
Ama yine beklentilerimin altında kaldı eğlenceli kısmı.
En çok başlangıcını beğendim, her ne kadar kendisi beğenmemiş olsa da:
"Hayat hikayemi yazacak olsaydım, ilk cümlenin muhteşem olacağını hayal ederdim: Örneğin, Nabokov gibi lirik bir cümleyle başlardım, "Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi"; ya da lirik bir şey yazamayacaksam Tolstoy'un "Tüm mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aile ise kendisine özgü bir şekilde mutsuzdur." gibi sürükleyici bir cümle kurmak isterdim. İnsanlar kitabı tamamen unutsalar bile bu cümleleri hatırlarlar."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
söyleyecek bir şeyin vardır mutlaka