16 Haziran 2012 Cumartesi

Annee, ben Melek oldum!

"Bir Dilek Tut" derneğini duymuşsunuzdur.
Hayati tehlikesi olan hastalıklarla mücadele eden çocukların bir dileklerini gerçekleştiren bir dernek.
8 yaşında bir çocuğumuz vardı.
Lösemiyle savaşıyor.
Dileği prenses olmaktı.
Ve 13 haziran onun doğum günüydü.
Doğum gününde sabah uyandığı andan itibaren onu prenses yapmak için haftalardır düşünüyoruz neler yapabiliriz diye.
Ve büyük gün geldi çattı.
Sabah 9.30 da çıktım evden, video kameram, netbookum, cd çantamla.
Bikaç küçük detayı da hallettikten sonra 10:00 da evine geldik prensesimizin.
Erkenden uyanmış, heyecanla beklemeye başlamış.

Elbisesini giydirdik, uzun, pembe ve az kabarık istemişti.
Kuaförü geldi, sarı, uzun bi perukla, sarı saçları yapıldı, ojeleri sürüldü.
evden çıkarken arkadaşlarıyla karşılaştık, hepsi şaşkın, "ne güzel olmuşsun!"
Tebessümü görmelisiniz.
Oysa biz de defalarca söylemiştik çok güzel oldun diye.
Ama hava o kadar sıcaktı ki peruğu gün içinde takamadı.

Dışarı çıkıyoruz.
Kameraman olarak çekim yapmak benim görevim.
Kapıdan çıkışını çekiyorum.
Binanın köşesini dönüp arabasıyla karşılaşıyor.
Çocuk bakakalıyor.
Arabayı çekmek için dönüyorum, o sırada görüntü de kayıyor.
Çocuk haklı, ben bile kalakaldım.
Ne güzel süslenmiş bakar mısınız:
Her yerinde kocaman "DİKKAT! BU ARABADA PRENSES VAR" yazısı..

İlk istikamet tabi ki Anıtkabir.
Bu kısım prensese olduğu kadar bana da süpriz oldu, çünkü en son ayarlanamamış ve iptal edilmişti.
Aslanlı yolun başında bizi bekleyen bir asker, bir rehber, bir fotoğrafçı.
Mozoleye prenses olarak bırakılan çiçek.
Ardından ziyarete gelen iki komutan: "Prensesim, sizinle tanışmaya geldik"
Komutanlardan küçük hediyeler.
"Tanıdık mıydı komutanlar?" diye sordum, hayırmış.
"Vayy, iyi insanlar hala var yani" diye düşünürken henüz yeni başladığımızın farkında diildim.

İkinci istikamet Bilkent.
Acıktık ne de olsa..
Restaurant girişi ve restaurant sahipleri tarafından kapıda karşılama:
"Prensesim hoşgeldiniz, biz de sizi bekliyorduk. En güzel yeri size ayırdık"
Gerçekten mekandaki en yeşil ve en serin yerdeki kocaman masa bize ayrılmıştı.
Ardından bir gül geldi prensese.
Ardından restaurant sahipleri tarafından hediye olarak bir pamuk prenses bebeği ve taç.
Yemekte asasıyla beni tavşana çevirip, sonra da ezilmiş tavşan yaptı ama neyse bakalım, gün onun günü.

Üçüncü durak sinema: Madagaskar..
İlk defa 3d film izliyormuş.
Kahkalarını, ekrandaki görüntüleri yakalamak için elini uzatışını görmeliydiniz.
Sinema çıkışı sinema çalışanları tarafından hediye edilen animasyon afişleri ve oyuncak..

Dördüncü durak: Oyun salonu.
Street figher ve hava hokeyi oynamayı çok seviyormuş prensesimiz.
Doğal olarak onlar oynanmadan olur mu hiç!

Ve son durak: Altın köşk..
Sultan Abdülhamit zamanından kalmış ve şimdi özel mülkmüş.
Gönüllülerden oluşan bi grup güzel bayan "prensesim hoşgeldinizzz" diyerek karşılar.
İçeri girerken şu sinemaların başında çalan borazanlı hanedan müziği..
Bahçede bizi bekleyen davetliler ..



Arkadaşlarıyla eğlenecek diye beklerken onu prenses halinde gören kız arkadaşları suratlarını assın mı!
Anneleri dürtüyo, kızım oynasana, dans etsene, arkadaşının yanında dursana.
neyse ki çok geçmeden diğer misafirler geldi.
Hatun her yaşta hatun.
Bu ne çekememezliktir kardeşim yaa..

Pastamızın kolları düşmüş taşıma sırasında.
Yapıştırmaya çalıştık, pek tutmadı ama prenses mumları üfleyene kadar idare etti.
Pasta geliyor doğum günü müziği?
Müzikleri ayarlayan Narçelen hanım, happy birthday şarkısını es geçmiş. :S
internet vardı neyse ki.
Hemen ses sistemi bağlantısını çekip güzel bi doğum günü şarkısı aradım.
Bizim zamanımızda bir tane vardı, ne kadar türemiş, sincaplısı, ayıcıklısı, rock'ı, popu, hey yavrum..
birtaneye güzel işte dedik, tam o sırada bendeniz ya şuna da bakayım derken pasta geldi.
Anons, pastanın içeri girişi ve "happy birthday princess" diye harika bi şarkı başladı.
Peki müzik nerden geliyo??
O son bakmak istediğim parçaya tıklamışım ve açılmış.
tamamen karambol, ve sonuç bi harika..

Pastanın ardından önceden seçtiği sarışın arkadaşı, takım elbisesiyle gelerek prensesimizi tahtına çıkarır.
Taç giyme töreni yapılır.
Ve hediyelerini tahtında kabul eder.
Bir sürü bir sürü hediyesi olur.
İstanbul şubeden de bi dolu hediye yollanmış, oyuncaklar..
Herkes bi tane paket seçip götürdü.
Meslek mi çekiyo nedir, seçtiğim paketin için kırtasiye malzemeleri çıktı :)

Ardından palyaço gelir, yarışmalar ve dansss.
İçimizdeki apaçiler ortaya çıktı..
"Dileğinden mutlu musun?" diye sordum ona.
"Evet, çok. çünkü.." dedi. Ben "çünkü eğlendim, bi sürü hediyem oldu" demesini beklerken cümle şöyle devam etti:
"Çünkü çok güzel insanlar tanıdım"
.......... (Çocuğun yanında ağlamak yok!!)

Parti bitiminde çocuğumuz ve ailesi evine bırakılır, üzerinde artık durulamayan ayaklarla eve dönülür.

Ertesi gün gönüllüler olarak, duygu ve düşüncelerimizi yazmamız istenir.
Yazayım:

Sevgili Bir Dilek Tut Melekleri,

Öncelikle dört bir yanımı sarmış olan kronik mutsuz, her şeyi olan ama yüreğinde zerre kadar umut, inanç, sevgi taşımayan yetişkinler dünyasında hayata sıkı sarılabilmek için kocaman ellere ihtiyaç olmadığını öğrendim. 
Minicik ellerle, fırçanın ucuyla oje sürülen tırnaklarla da tutunulabiliyormuş hayata.

Ve bir annenin karalar bağlamak yerine dünyaya olumlu bakabilmesi de mümkün olabiliyormuş.

Çocuğunun mutluluğu karşısında teşekkür etmek için gelip, kelimeleri seçemeyen bir baba karşısında boğazında oluşan düğüme rağmen gülümsemeye çalışmak zormuş.

29 yaşındayım ve dışarıdan bakıldığında insanların “başarılı” olarak nitelendirdiği biriyim.
Girip de kazanamadığım sınav, isteyip de yapamadığım şey çok az olmuştur hayatımda.

Ne yazık ki baktığımda, bunların hiçbirinin egomu tatmin etmekten başka, kendimden başka hiç kimseye faydası dokunmamış.

Bir çocuğun yüzünde oluşan gülümseye miniminicik bi katkıda bulunabilmek ise tüm o başarıların hepsinden çok daha değerliymiş.

Hele de “mutluyum, çünkü çok güzel insanlar tanıdım” cümlesini duymak..

O "güzel insanlar” arasında yer almak..

Hayatımda kendimi bu kadar özel hissedebileceğim, dünyadaki varlığımın bu kadar anlam bulacağı bir an daha olur mu bilmiyorum..

Kısaca özetlemem gerekirse; çocukluğumdaki bayramlık ayakkabılarımdan beri ilk defa yaka kartımı koyarak uyudum başucuma o gece.

Daha önce neredeydiniz bilemiyorum ama bundan sonra siz nereye ben oraya..

8 yorum:

  1. Yüreğine sağlık Sevgili Narçelenciğim, senin ve katkısı olan tüm arkadaşlarının...

    YanıtlaSil
  2. Ağlayarak okudum keşke senin gibi kalbi güzel insan olabilse herkes. Allah gönlüne göre versin.

    YanıtlaSil
  3. böyle birşeyde varolmanın hazzını yaşamış,o çocuğu mutlu etmişsiniz ya diyecek hiçbir laf bulamıyorum.Allah gönlüne göre versin.

    YanıtlaSil
  4. Hepimiz için aminn diyorum.
    teşekkür ederim.
    o kadar önemli ki bu söyledikleriniz.
    Kendilerinden hiçbir istekte bulunmadığım halde "sanki dünyadaki tek hasta çocuk o mu" vebenzeri cümlelerle köstek olmaya çalışan insanlarla da karşılaştım bu süreçte.
    evet, böyleleri de var.
    ama duyarlı insanlar da var, sizin gibi.
    bunu bilmek yeterli..

    YanıtlaSil
  5. yazınızı soluksuz okudum ne mutlu size yapmış olduğunuz güzellikle köstek olmaya çalışanları arkanızda bırakın
    Allah gönlünüze göre versin

    YanıtlaSil
  6. Ne mutlu size bir çocuğu sevindirdiniz... Hayatta da sizi hep güzellikler karşılasın...

    YanıtlaSil
  7. cok özel ve cok guzel bır gun gecırmıssınız..
    mımledım sızı yapar mısınız bılemem ama..sevgıler

    YanıtlaSil
  8. Gözlerim doldu bir çocuğu mutlu etmek helede böyle durumda olan bir çocuğa böyle dolu dolu gün geçirmesini sağlamak buna katkıda bulunmak ne güzel bir duygudur.En alttakiduygularınızı yazdığınız yazı çok hoşuma gitti

    YanıtlaSil

söyleyecek bir şeyin vardır mutlaka

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...