31 Mayıs 2012 Perşembe

Bir TEŞEKKÜR Yazısıdır


31.05.12 13:01 itibarıyla 
"tez uygulama dönemim" 
sona ermiştir. 
Bu dönemde maddi-manevi desteğiyle yanımda olan herkese teşekkür ederim.

Aynı zamanda;
Annemin beyninde yoktan var olan tümore,
Bu döneme denk gelen Fizik sergimize,
2 yıldır ses çıkarmayıp “acil düzeltme” isteğiyle makalelerimi yayınlamaya karar veren dergi editörlerine,
Her yıl biletleri karaborsadayken, kendilerini önüme cömertçe sunan uluslararası tiyatro ve müzik festivallerine,
Özlemi depreşen ex’lere,
Vurup kaçan next’lere,
Ben ilkini hazmedememişken, 2. çocuğu yapan platonik aşkım Emre Altuğ’a,
Her haftaya derbi koyan federasyona,
Küme düşmesin derken, bu yıl muazzam bi şampiyonluk kazanan canım takımıma,
İstediğim kitaplarda sürekli indirim yapan favori kitabevime,
Ve bu süreçte beni üzmek, terk etmek, arkamdan iş çevirmek, ayaklarımı yerden kesmek vb. suretlerle olumlu-olumsuz psikolojilere sokarak, motivasyonumu yerle bir edenlere
Bana, 
“SİZE RAĞMEN ÜSTESİNDEN GELDİM” 
deme fırsatı verdiğiniz için 
teşekkürü bir borç bilirim..

11 Mayıs 2012 Cuma

Hürrem Sultan

Nihayet bitti..
Muhteşem Yüzyıl'ı izlerken acaba gerçekler nasıl diye merak edip okuma gereği hissettim.
Padişahı parmağında oynatıp, koca ülkeyi kendi arzusuna göre idare etmiş; bunları da koca dünyaya hükmeden adama hissettirmeden, onu inceden inceden işleyerek yapmış bu kadının gerçek hikayesini merak ettim.
O da bir insan olmalıydı nihayetinde.
"Belgelere Göre Yazılmış Cumhuriyet döneminin ilk Hürrem Romanı"ibaresi bu kitabı seçme nedenim oldu.

"Cumhuriyet tarihinin" kısmını atlamışım, dili biraz ağır geldi bu yüzden.
İlk zamanlar baktım okudum okudum hala 30.-40. sayfadayım.
406 sayfa biter mi, diyordum.
Sonra alıştım, akmaya başladı.

Her ne kadar ismi Hürrem sultan olsa da kitapta en az bahsedilen Hürrem cadısı.
Onun dışında savaş meydanları, yönetimde dönen entrikalar, İbrahim Paşa, Sultan Süleyman geniş geniş anlatılmış.

10 Mayıs 2012 Perşembe

Hakkımda Bilinen Doğru ve Yanlışlar Mimi

Sevgili Bricit beni mimlemiş, ama mimi  bir süredir bekliyor.
Ama sorular pek zor geldi, üzerine biraz uyumam gerekti.
Uyudum uyandım, düşündüm, buldum, yazıyorum:


1) Ruhunun rengi nedir?
gökkuşağı resimleri
Ruhum 2'e ayrılıyor.
siyah ve renkli kısım.
Siyah olduğunda ruhum, uzak durun.
Aman diyim dokunmayın.
Geçince ben size haber veririm.
Gecince renkli kısma geçiyoruz, her telimiz mevcut.
Tango da yaparız, roman havası da oynarız.


2) Maddiyat mı Maneviyat mı, sıralama yap.
Yani şimdi kimse maddiyat ilk sırada demez.
Ama son sırada da diil.
Sağlığım olsun, sevdiklerim yanımda olsun, kuru ekmekle de mutlu olurum, taşı da sıkar suyunu çıkarırım çok şükür.
Ama sevdiklerimle kebap yiyelim, havuçlu tarçınlı kek yiyelim ister gönül.
İki si de olsun.
İlk sırada maneviyat tabi ki, ama maddiyat da önemli.
Hayat amacım olmaz kesinlikle.
Araçtır, sonra gelir, ama olmalıdır.

3) Hakkında bilinen yanlışlar?
Hayır, üniversiteye yeni başlamadım.
Hatta birkaç kere bitirdim gibi bişey.
Göründüğüm yaşa bi +6,7 ekleyin siz.
Eylül ayı sonunda yaşımın onlar basamağı 3. kere değişecek.
Ama nedense insanlar 20li yaşların başında olmadığımı kabul etmek istemiyor.


İçimde küçük bir, siz diyin öküz, ben diyim dinazor bulunuyor.
98 kiloluk cengaver babayiğit oda arkadaşımdan "çüşş, o haa, boşan da semerini ye" sözlerini duymuşluğum çoktur.
En geç 2 saatte bir acıktım diyorum çünkü.
Deliler gibi yememe rağmen 46 kiloyu aştığım pek olmuyor.
Ama sanıldığı gibi o çok yiyip kilo almayan şanslı kesimden diilim.
Çok hareketli olduğum için kilo almıyorum.
Hareketi bıraktığım dönemlerde, genellikle her yaz sıcaktan popomu kaldırmaya üşendiğimden, tıkır tıkır alırım kilolarımı.

Dışarıdan bakınca "hallederiz Kadir" imajım var.
Aşırı rahat, gamsız, tasasız biri sanılırım.
Aslında tersine mükemmelliyetçiyim.
Yaptığım her şey dört dörtlük olmalı yoksa bana yakışmaz.
Hatta stres de yaparım.
Ama stresime odaklanmak yerine herşeyin adım adım hallolacağını düşünmeyi tercih ederim.
Olmazsa da olduğu kadar napalım derim, canımdan kıymetli diil ya..
İşin içine başkası girmedikçe, kendi gücümle halledebileceğim durumlarda da genellikle eninde sonunda hallocağını bilirim.

4) En sinir olduğun 3 şey?
Sürekli mızmızlanan, şikayet eden, çözüm diil sorun üreten negatif insanlara tahammül edemiyorum.
Öfkeli, kinci insanlardan da hiç hoşlanmam ve yer vermem onlara hayatımda.
Kusura bakmasınlar enerjimi onların karasıyla kirletemem.
Gitsin kendi kendilerini yok etsinler.
Aptallığa hiç tahammülüm yok.
Bir de iyi niyetin suistimal edildiğini görmeye.
Ha bir de kendini akıllı sanan, uyanık sanan kalitesiz insanlara.
Bir de dürüstlükle patavatsızlığı ayırt edemeyenlere..
Hep de insanlara sinir oluyomuşum.
3 kişi olsun hayatımda, kaliteli olsun yeter bana, kuru kabalığa lüzum yok.
3 şey yazacaktım di mi :S
Neyse yazmış bulundum artık.

5) Mimlediklerim?
Mimleme konusunda sıkıntı çekiyorum.
Çünkü daha önce yapmış olabilir mi diye düşünüyorum.
Yaptıysa da yaptım der napalım.
O zaman mimim Maya ve Muzurella'ya..



9 Mayıs 2012 Çarşamba

Mavi bir mim

Ben sergi yoğunluğunda kaybolmuş, sonrasında zincirlerimi kırıp ipimi salmışken mimlerim olmuş.
Maviumut kitap konulu bir mimle mimlemiş beni.
Aslında etkilenmemek için kitaplarla ilgili postları okumadığını söylediği için şaşırdım bu mime.
Teşekkür ediyor ve cevaplamaya çalışıyorum.





1. Ne sıklıkla kitap okursun?
Elimden geldiğinde her gün okumaya çalışıyorum.
Genellikle yatmadan önce mutlaka birkaç sayfa okurum.
Haftaiçi gün içinde okuyamıyorum.
Ama haftasonları kahvaltı sonrası kitap saatimdir.
Yatağıma tekrar döner, ayaklarımı uzatır, öğlene kadar kitabımı okurum.


2. En sevdiğin yazar/lar?
Sevdiğim çok yazar var aslında.
Irvin Yalom'un takipçisiyim.
Yeni yazarlardan Debby Macomber'i, Serdar Özkan'ı çok sevdim.
Yerli yazaralrdan Ahmet Altan, Buket Uzuner en eski hayran olduklarımdır.


3. En beğendiğin Kitap/lar?
İki Yeşil Su Samuru'nun yeri bende ayrıdır.
Şeker Portakalı, Güneşi Uyandıralım eski gözdelerim. 
Son Konuşma, Kayıp Gül serisi yeni dönem gözdelerim.


4. (Yerli/yabancı) hangi yazarların kitaplarını daha çok tercih edersin?
Öyle bi ayrımım yok aslında.
Kitap ve konudur tercih yapmamı sağlayan.
Yazarın yerli ya da yabancı oluşuyla çok ilgilenmem.
Genellikle son çıkan kitapları okuyorum.
Son zamanlarda yerli yazarları okumuşum onu farkettim ama.


5.bugüne kadar en beğendiğim kitap serisi?
Şeker Portakalı serisi, son kitabı hariç.


6. Daha çok hangi tarz okumaktan hoşlanırsın?
Psikoloji okumayı çok severim.
Psikolojik analiz yapan romanlara bayılırım.
Son dönemlerde masalsı kitaplardan çok keyif almaya başladım.
Ama genelde tarih, bilim, roman, mistik.. her türde okurum.
Bir tek mıç mıç aşk romanları sevmem.


7. En son hangi kitabı okudun?
Sudaki Mucize-Masaru Emoto


8. Şu anda hangi kiatabı okuyorsun?
Mehmet Şevki'nin Hürrem Sultan'ını, Debby Macomber'in Bahçemdeki Umutlar'ını ve Osho'nun Korku isimli kitaplarını okuyorum.
Yerine ve moduma göre dönüşümlü gidiyoruz.
Blogumdaki şu an okuduğum kitap kısmının hiç değişmemesi bundandır diye belirteyim yeri gelmişken.


9. Kitap blogları hakkında ne düşünüyorsun? Yeterli mi?
Genel olarak beğeniyorum.
Onlardan görüp okuduğum ve mutlu olduğum birkaç kitap oldu.
Merak ettiklerim de var.
Bazı fındık beyinliler kitap yorumunun kitabın sonunu yazmak olduğunu sanıyor. 1-2 kez denk geldim.
Onları zaten okumam.
Bu beyinle o adam kütüphaneyi okusa ne olur!
Diğerlerinden memnunum.
Kıvamında, ne eksik ne fazla.
Ama yine de temkinli okurum yazılarını.


10. Kitap okumak sizin için ne ifade ediyor?
Özgürlük duygusu yaratıyor bende.
Oldum olası da kitap okuyabiliyorsam kendimi özgür hissetmişimdir.
Doymak bilmez bi öğrenme açlığım var, birşeyler öğreten kitaplar tatmin hissi yaratır.
Çocukluğumdan beri okumayı sever, okuyamadığımda engellenmişlik hissine kapılıyorum.


Veee
okuduğu kitap yorumlarını okumaya yetişemediğim asabibakire'ye gidiyor mimim..



8 Mayıs 2012 Salı

Pişmanlıklar bizden uzak ..




Bir insanın yaşayabileceği en büyük pişmanlık;
ömrünün sonuna vardığında rüyalarını yaşamamış olduğunu görmektir!
Ömrünün sonuna hatta ortasına gelip bir sabah uyandığında,
cesaretli davranmadığını,
yıldızlara uzanmadığını,
potansiyelinin onda birini bile gerçekleştirmediğini fark etmek insanın kalbini kırar.
Bu konuda bana güven!
Örneklerini her gün görüyorum.
Ömrümüzün sonunda yüreğimizi pişmanlıkla dolduran şey,
aldığımız riskler değildir.
En büyük hüznü hissetmemize yol açan şey,
almadığımız riskleri,
kaçırdığımız fırsatları,
yapmadıklarımızı düşünmektir.
Hayatını “çekingen” biri olarak yaşama dostum.
Çık arenaya, eleştirileri unut!
Sana verilen günlerin armağanıyla özgürce ve büyük oyna.

Hayat kısa, yıllar tıpkı sıcak kumsalda parmaklarının arasından akan kumlar gibi çabucak kayıp gidiyor.
Sen parıldamak, yeteneklerini gün ışığına çıkarmak için yaratılmışsın.
Hayatta bir tek başarısızlık vardır, o da denememektir.

En büyük başarısızlık, en yüce oyunu oynamak istememek, seni ürküten yerlere doğru yürümemektir!”

Robin SHARMA

haftasonu kaçamağı: Adana'nın taştan yollarında



Çok yorucu bir haftanın ardından dedim ki "bu sergi burada biter ve ben çekip giderim
yüreğimde çok özlenen, cebimde ona götüren biletler.."


Sergiyi kapatıp AŞTİ de aldım soluğu.

En sevdiğim ne biliyo musun?
Gözlerini açtığında başka bir şehrin sabahına uyanmak.
Bir varmış bir yokmuş gibi..

Canım çocukluk arkadaşım, kıymetlim sevgili kankimin mahmur gözleri karşıladı beni.
Dinlenip, kahvaltı yaptıktan sonra çıktık dışarı.
Biraz Adana havası paylaşayım:




Her baktığın yerde ayrı bir renk, ayrı bir güzellik..




Ve akdenizin simgesi, 
pembe ve beyaz
mahsunca biraz
açılmış bu yaz
zakkum çiçekleri..



Adana'ya gideilir de arabacı bi amca bulup, şalgam içmeden, üzerine damlata damlata havucunu yemeden olur mu?




Akşam bi telefon geldi kankimin arkadaşından.
Kampüse gidiyoruz hadi, Murat Boz konseri var.
Konser konusunda dibe vurdum bu yıl farkındayım, ama bu defa gerçekten denk geldi.
Şenliklere dahil olduğundan en ön sıradan izleyemesem de Muratçığım bir içim su..



Ertesi gün merkez parka düştü yolumuz.
Burası bir harika..




Bu cami Ortadoğu'nun mu öyle bişeyin en büyük camisiymiş.
6 minareli.
Önündeki sevgili kankimle..




Parkta uçurtma uçuran çocukları gördüm.
Hemen en güzel uçurtmayı seçip, en sevimli halimle "ablacım ben de uçurabilirr miyimmm, miyavvv"
Bu şekilde ölmeden önce yapılacaklar listeme bir tik daha eklemiş oldum.
Uçurtmanın rüzgara karşı koyuşunu, 
gökyüzünde süzülüşünü,
ipteki gerilmeyi hissetmek 
harika harika harika..
Benim hiç uçurtmam olmadı da..




İşte bu da en yüksekteki Sarı-Kırmızı uçurtmam.
Yakışır..




Şansa bak ki, parkta da festival varmış.
Şenliğine denk geldik.
Kano-dans-şarkı yarışmalar, konserler..



Veeeee
Yerde ararken gökte buldum.
kara gözlü kuzucuk.
Öptüm öptüm, sarrıldım, kucakladım.
Yine de sevemedim karagözlüm seni doyuncaya..




Hayvanat bahçesi gibi parktı.
Tek farkı güzel yaratıkların ortada serbestçe dolaşması.
Tabi ben mutluluktan dört köşe..



Bunlar da asil kazlar.
Başlarının dikliğine bakar mısın!



Göl kenarında oturup karnımızı doyurduk, ördekler ve kırlangıçlar arasında.
Herşey mükemmeldi açık bir çay isteyene kadar.
Ben içemiyorum arkadaşım demli çayı.
Açık olsun olsun çay, baya bayaa açık lütfen.
Bu çayın 3. defa gönderilip açılmış hali.
Ve yine de birkaç yudumdan fazla içemedim.
4. kere de göndermiyim artık dedim.
Demek ki merkez parkta açık çay istemicez birdahaki sefere..




Ve tabi ki assoslistler en sona.
Adana'nın yolları taştan, sen çıkardım beni beni baştan diyorum..




Bir off çekip Allahhhh dedim, böylesini ben hiç görmedim diyerek devam ediyorum..



Canım kankim, bitanem öyle güzel ağırladı ki beni.
Son derece enerjik, çılgın, huzur dolu 3 gün geçirdim.
Enerjime enerji, göbeğime göbek katıp döndüm.

Nerde kalmıştık Ankara??

1 Mayıs 2012 Salı

Bir kediciğin hatırlattıkları

Şu ufaklığın güzelliğine, rahatlığına, keyfine bakar mısınız?
Nasıl da bulmuş kendini mutlu edecek yeri ve çıkıp oturmuş oraya.
Tam eve dönerken kapının önündeki ağaçta karşılaştık kendisiyle.
Ben ona gülümsedim, o garipseyerek baktı bana.
Hiç mi ağaçta oturan kedi görmemiştim?



Birden Shakespeare amcayı getirdi aklıma:

"Huzur içinde ellerimi kavuşturuyor ve bekliyorum.
Rüzgara, gelgite ya da denize aldırmıyorum.
Artık zamana ya da kadere isyan etmiyorum.
Bana ait olan bana gelecek çünkü.."

Ne güzel söylemiş di mi?
Şimdi lütfen gülümseyiniz.
Muzurella sen de lütfen!.

Sudaki Mucize


Haberlere de çıkmıştı Masaru Emoto, hatırlarsınız belki.
Suyu çeşitli kelimelerle etkileştirerek, su kristallerinin fotolarını çekmiş amcamız.
Deneyi hakkında detaylı bilgi vermemiş olması kitapla ilgili hayal kırıklığım oldu.
Daha çok kişisel gelişim kitabı olmuş.
Ama veriler oldukça ilginç.
Su kristallerinin hangi dilde olursa olsun, aynı anlama gelen kelimelerde aynı şekli alması çok ilginç geldi bana.
Ve yine bir insan için kötü şeyler düşünürken
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...