7 Ocak 2012 Cumartesi

Sensiz Olmaz ki Sensiz


Her sabah yaptığım gibi evden çıkar çıkmaz kulaklığımı taktım ve başladım radyo kanallarını dolaşmaya.
Çok tanıdık, eski zamanlardan bir melodi başladı, taa çocukluğumdan.
Kayahan'ın şarkısı ama Mustafa Ceceli söylemiş.
Çok da güzel söylemiş.
Çok severim zaten kendilerini..

Başka bir müzik kanalında Mirkelam'ın ilk çıkış albümündeki "tavla" şarkısıyla karşılaştım, Özgün'ün sesinden.
Biriyle düet yapmış, sonradan öğrendim ki Doa'ymış o birinin adı.
Ertesi gün Teoman'ı, Şebnem'ın "Bu Aşk Fazla Sana"sını söylerken yakaladım.
Noluyor, dedim, neden insanlar birbirinin şarkılarını söylemeye başladılar?
Meğer İskender Paydaş, şarkılarını yeni düzenlemeler ve farklı yorumcularla ‘Zamansız Şarkılar’ isimli bir albümde toplamış.

 

Şimdilerde sürekli Mustafa Ceceli'den Sensiz Olmaz'ı dinliyor ve söylüyorum.
Okuldaki oda arkadaşlarım yakında bu şarkıdan da nefret eder.
Bu albüm benim olsa..
Lütfen benim olsun..

İşte bu da en sevdiğim:


6 Ocak 2012 Cuma

Sisyphos ve Kaderdaş Narçelen


Bayılırım mitolojiye..
İsimlerini çoğu zaman hatırlayamasam , kim kimin neyiydi birbirine karıştırsam da (her yol Zeus'a çıktığı, herkesin onunla bir bağı olduğu için çok da sorun olmuyor) çok severim mitolojik hikayeleri.
Bir de Sisyphos'un hikayesi vardır ki, bir çok insan tarafından bilinir. Çok yazılmış, çok konuşulmuştur üzerine.


Hani şu Zeus tarafından yüksek bir dağa kocaman bir kaya taşımasına cezasına çarptılan uyanık ölümlü. 
Ve zirveye her iki parmak mesafe kaldığında kaya yeniden aşağı yuvarlanır. 
Sisyphos kayanın yuvarlanışını izler, aşağı tekrar iner ve tekrar baştan başlar.

Baştan başlayalım:
Zeus,  Baştanrı Asopos'un   kızı Aigina'yı  kaçırır ve  Sisyphos'un kral olduğu Korinthos'tan  geçerken,

2 Ocak 2012 Pazartesi

Yapmam Gerekenler ve Yaptıklarım

Mutluluğun tanımını; olmak istediğin yer ile olduğun yer arasında mesafenin uzunluğuyla ters orantılı bir duygu olarak tanımlamıştı eski bir dost..
Aslında ne kadar hoş bir tanım..

Yapmam gerekenlerin bir listesini çıkaralım:






·         Final soruları hazırlamam lazım, haftaya sınav var. Üstelik hoca arayıp perşembe gününe hazır olsun dedi. Ben de her zamanki gibi "tabi ki hocam" dedim, sanki olmaz deme şansım varmış gibi.
·         Finallerin ardından TİK (tez izleme komitesi) toplanacak. Bu da demek oluyor ki, oturup birkaç istatistik kitabı yalayıp yutmam gerekiyor. Tez uygulamamda hangi tekniği kullanacağıma karar vermeliyim.
·         Yine TİK'e girmeden önce etkinliklerin tamamlanmış olması lazım.
·         Etkinlikleri farklı uzmanlara götürüp, görüşlerini almalıyım.
·         Etkinliklerin amacına ulaşıp ulaşmadığını belirlemek için ölçek hazırlamalıyım.
·         Daha önce hazırladığım "Doğaçlama Kurgusu Ölçeği"ni uzman görüşüne sunmalıyım. Ardından birkaç kişiyi bana yardım etmeleri için kandırıp, ölçeği uygulamalı ve güvenilirliğini hesaplamalı, son halini vermeliyim.
·         Tezde kullanacağım diğer anketlere karar vermeliyim.
·         Ve bütün bunları 2 hafta içinde bitirmeliyim.

Bütün evren bana yardımcı olmak için seferber olmuş durumda.
Gözetmenlik görevlerim akşam üstü saatlerine konmuş, gündüzlerim boş.
İnternet kotam dolmuş, hatta neredeyse %50 aşmış durumdayım.
Hava çok soğuk, dışarı çıkmak akıl karı değil.

Peki ben neler yapıyorum, bir de ona bakalım:




  • Bloğumu oluşturmanın heyecanındayım ve neler yapabilirim diye diğer blokları inceliyorum. Sürekli dizaynı değiştiriyorum.
  • Hoşuma giden blogların yazılarını inceliyorum. Bir takipçim olmuş, kitaplarına ve okuma alışkanlığına ilk anda hayran kaldığım Serrose, çok mutluyum havalarda uçuyorum.
  • Küçük Mucizeler Dükkanı isimli kitaba bağlandım, 10 dakikalık metro yolculuğumda bile okumaya çalışıyorum, taşıdığım poşetleri düşürdüğüm halde.
  • Ve bunlar dışında uyuyorum. Uykum olduğunda değil, canım pisi pisim benim yatağımın üzerinde uyumaya başladığından, çok tatlı uyuduğundan ve ona sarılıp uyumak dünyanın en huzur veren işi olduğundan.



Yazıya dökünce daha bi vahim göründü durum gözüme.
Bu birşeyi değiştirir mi?
Bilemiyorum..

1 Ocak 2012 Pazar

Hoşgeldin 2012, Hoşgeldin NarÇelen!


Artık blog dünyasına açılma vakti gelmişti.
Kısmet bugüneymiş.
Ben geldim blog dünyası, selamlar..

Ne yalan söyleyeyim bu defa büyük bir heyecanla, büyük bir çoşkuyla, sabırsızlıkla karşılaşamadım tarih atarken yazacağım son iki rakamı oluşturan tarihi.
Büyük beklentiler oluşturmadım.
Büyük anlamlar yüklemedim.
Mucizelere bel bağlamadım.
Astoroloji sayfalarını karıştırıp, Terazi burcunu 2012'de nelerin beklediğini okumadım.
Ama yine de güzel şeyler yapmak istiyorum 2012'de.

Herşeyden önce artık sormamak, sorgulamamak, önüme geleni anın tadını çıkararak, karşılaşabileceğim 10.000 olasılığı düşünmeden yaşamak.. Sadece yaşamak..
Tez uygulamamı tamamlamak..
Uzun zaman sonra tekrar döndüğüm gönül işleri aleminde mutlu olmak..
Çok gezmek, çok okumak..
Lütfen artık şu göbeğimden kurtulmak..
Ve yıl bittiğinde (tabi beklendiği gibi kıyamet, kopmaz, dünya batmaz, ya da tez uygulamam tepe taklak gidip ben batmazsam) "güzel bir yıldı, teşekkürler" diyerek veda etmek..

Nasıl başlarsan öyle gidermiş derler ya!
Tombaladan 40 tl kazanarak başladım.
Kutup ayılarının gözdesi bahtsız bedevilerdenimdir oysa ki.
Ardından milli piyangodan 236 tl kazanmışım, ki amorti çıkınca halay çeken biri oldum hep.
Yeni tanıdığım sıcasık insanlar arasında, taze sevgilimin yanında, onun Victoria's Secret mankenlerine bakarken iç çekişleri de bonusu oldu.
Bana beklediğim üzere hediye almamıştı, ama en azından benim hediyemi beğenmezlik etmedi.
Güzel bi geceydi.
Devamını bekliyorum 2012 :))
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...